Londra Gezisi / İngiltere

Kimilerine göre dünyanın en güzel şehri Londra’dır. Bana göre ise havası böyle olmasa dünyanın en güzel şehri olmaya en büyük adaylardan biri olarak kalıyor bu şehir. Fakat Londra’ya gittiğinizde inanın artık hiçbirşey eskisi gibi olmayacak. Bu şehir için “It’s London baby” diye lafı sonlandırırlar 🙂 . Hadi gelin neden böyle diyorlarmış 5 günlük bir Londra gezisi ile bakalım.

It's london Baby
Friends – It’s london Baby 🙂

İngiltere’ye gidebilmek için Türk vatandaşları olarak maalesef Birleşik Krallık vizesi ( İngiltere vizesi ) almamız gerekiyor. Bu da bize doldurması bile en az 20 dk süren tüm secere bilgilerimizi dahi isteyen başvuru formundan başlayarak bir dizi uğraş ve masraf demek oluyor. Bitti mi? Tabiki bitmedi 🙂 formda doldurduğumuz bilgilerin büyük bir kısmını vize aracı kurumunda şahsi başvuru esnasında tekrar ediyoruz. Ben iş için başvurduğumdan ve biraz da çalıştığım kurumdan ötürü 2 gün sonra vizemi aldım. Yasal sürecin 15 iş günü olduğunu bildiriyorlar.  Bu nedenle vize işleminizi mümkün olduğunca erken yapmanızda fayda var.

Hap bilgilerle başlayalım;

  • İstanbul – Londra uçuş yaklaşık 4 saat
  • Para birimi : Paund/Sterlin (GBP)
  • İstanbul – Londra Saat farkı: bizden 2 saat geride.
  • Kur farkı nedeniyle İstanbul’a göre biraz pahalı bir şehir
  • Londra’yı gezmek için minimum 4-5 gün gerekir. Aslında o bile yetmez yaşamak lazım bu şehri.
  • Ulaşım ağı müthiş, neredeyse her köşebaşından Londra metrosu na binebiliyorsunuz.

Türk Hava Yolları ile İstanbul’dan Londra’ya yaklaşık 4 saat süren yolculuğumuzun ardından Londra Heathrow Havalimanı‘na indik. Heathrow’da bizi uzun ve kalabalık bir pasaport kuyruğu karşıladı. Eğer Business seyahat ediyorsanız uçakta size verilecek kırmızı fast track kağıdı, bu kuyruğu bypass edip farklı bir gişeden şekilde hızlıca geçmenize yardımcı olacaktır. Yoksa maalesef biraz bekleyeceksiniz. Sıra size geldiğinde ise “hayırdır hemşerim?” tavrındaki pasaport görevlisine daha önce hem yazdığınız hem beyan ettiğiniz; oraya neden geldiniz, nerede kalacaksınız vb. bir dizi açıklamayı tekrar yapmak zorunda kalıyorsunuz.

Bunları can sıkıcı gibi görsek te bunlardan sonrasına değeceğiniz bilmenizi isterim. 😉

Öncelikle Londra bende hep soğuk ve iç karartıcı bir şehir izlenimi yaratmıştı. Gidip gezme listemde bile son sıralardaydı desem yeridir. Fakat artık değil. Bu şehir gerçekten bir harika dostum..

Londra’daki ilk 2 gecemde Sheraton Heathrow otelinde, son 2 gece ise Park Plaza Westminister otelinde konakladım. Otel detaylarına Buraya Tıklayarak ulaşabilirsiniz. Sheraton fiyat anlamında çok daha uygun bir otel fakat merkeze epey uzak kalıyor. Metro ile 30-35 dk da merkeze ulaşabilirsiniz. Park Plaza ise şehrin tam göbeğinde çok iyi bir otel. Fakat gezgin mantığına göre epey pahalı kalabilecek bir otel. Londra otelleri de genel olarak pahalı sayılır. Bu yüzden karar sizin.

Londra’da metro ile neredeyse şehrin her noktasına ulaşabiliyorsunuz. Tekil binişler için biraz pahalı kalsa da London Pass kartı almak hem ulaşım hem müze ziyaretleri için ideal olacaktır. Aşağıdaki linkten detayları, müze ve aktivite giriş fiyatlarını inceleyebilirsiniz. London Pass kart için tıkla..

Gezilecek Yerler (Bu liste bitmez ama gördüğüm kadarını yazayım); 🙂

  • Westminister Bölgesi (Big Ben, Parlamento Binası, London Eye vs)
  • Trafalgar Meydanı
  • Picadilly Meydanı
  • Regent Street
  • Buckingham Sarayı
  • Leichester Square, Soho Bölgesi ve Covent Garden
  • Hyde Park ve St. James Park
  • Tower Bridge
  • Biyerler biyerler biyerler 🙂

Yukarıda da bahsettiğim gibi Londra beni çok etkileyen bir şehir oldu. Öncelikle şehir çok temiz. Bu anlamda ilk dikkatimi çeken İngilizler’in Türkiye’ye oranla sokakta pek bişey yiyip içmedikleri. Yiyen içen de çöpünü sağa sola atmıyor. Şehrin dokusu çok iyi korunmuş gerçekten. Zone1 denen şehir merkezi tamamen Ortaçağ’dan kalma ama modern bir şehir görünümünde. Yeni yapılan binaları bile yanlarındaki eskilerinden ayırmak neredeyse mümkün değil.  Bu adamlar şehirlerine sahip çıkıyorlar.

 

Londra kurallar şehri desek pek abartmış olmayız. Bu kadar kural olan ve uyma oranı bu kadar yüksek olan ender yerlerden diye düşünüyorum. Gelişmişlik dediğimiz olgunun teknolojik ve ekonomik büyümedense insanların birbirlerine saygı duyması, kurallara saygı duyması olduğunu bu adamlar çoktan öğrenmişler. Sigarayı bile sana gösterilen yerde içiyorsunuz, 5 metre ötesinde değil. 😉 Biz klasik Türk olarak havalimanı kapısından çıktığımız gibi sigara yakınca oradaki vatandaşlardan aldığımız ilk uyarımızla bunu hemen anladık. 🙂 Burada bizim milli adetlerimizden olan yaya geçidi kullanmamak, yola atlamak vb. gibi bir eylemi yaptığınızda bile arabalar aniden durup üzerine sizden özür diliyorlar. Ne garip değil mi 🙂

Londra’da gezeceğiniz birçok yer Zone1 denilen şehir merkezinde yer alıyor. Dolayısıyla da genel olarak yürüyüş ile hem şehri yaşayıp hem de buraları rahatlıkla gezebilirsiniz. Eski şehir olarak anılan Westminister bölgesinde ünlü Parlamento binası ve Big Ben saat kulesini göreceksiniz. Bu iki yapı Londra’da kaldığınız sürece tekrar tekrar gidip fotoğraf çekilmek isteyeceğiniz güzellikte yapılar.

Ben iş seyahati için gittiğimden genel olarak müzelerin içlerini gezmeye vaktim olmadı. Sadece National History Museum‘un içini görme fırsatım oldu ki harikaydı.

Bunun yanında işim gereği 3 gün Trafalgar Square (meydanı) civarında bulundum. Trafalgar Meydanı, İstanbul’un taksim meydanı gibi  Londra’nın merkezi kabul edilen bir nokta. Trafalgar’dan ortalama 15dk lık yürüyüşlerle Londra’nın görülmesi gereken mekanlarına ulaşabiliyorsunuz. (Buckingham Sarayı, Big Ben, Parlamento Binası, London Eye, National Gallery vb.)

Trafalgar’dan Buckingham Sarayı‘na gitmek için The Mall caddesini kullanarak 5 dk lık bir yürüyüş yeterli. Bu cadde aslında hepimizin yıllardır televizyonlardan bildiği, kraliyet geçit törenlerinin yapıldığı ünlü cadde. Caddenin bir yanında boylu boyuna St. James Park uzanıyor. St. James park bence Hyde Park ile birlikte Londra’da mutlaka görülmesi gereken bir mekan. Yemyeşil çimenleri, kuş cıvıltıları, cana yakın sincaplarıyla insanı şehirden uzaklaştıran bir mekan.

Yaklaşık 1.5 km lik bu güzel yolu yürüdükten sonra kraliçenin sarayı olan meşhur Buckingham Sarayı‘na varıyorsunuz. Kraliyet’in simgesi olan bu saray günde benim gibi binlerce turisti ağırlıyor. Etraftaki insan kalabalığından fotoğraf bile çekilmek çok zor. Burada turistlerin yanısıra bir o kadar da ingiliz görebilirsiniz. Malum son dönemde basında da gördüğümüz gibi İngiltere halkı bu devirde bile kraliyet ailesine ve kraliçelerine çok ilgi gösteriyor. Halkın ilgisini açık şekilde bu bölgede de görebiliyorsunuz.

St. James Park’ın hemen öbür tarafında Başbakanlık binasının önünde ise Horse Guards Parade isimli alanda atlı kraliyet muhafızlarının turistlere özel gösterilerini izleyebilirsiniz. Bu atlılar gün içerisinde belirli periyotlarla buradan çıkıp saraya gidiyorlar. Tabi bu arada trafik kapanıyor ve herkes bu geçişi bekliyor. Yeni milenyum için çok çok eski kalmış orjinal bir resital bu.

Londra para birimi nedeniyle (Sterlin) Türkiye’ye göre otomatikman pahalı bir şehir gibi gözükse de aslında değil. Londra’ya gitmek isteyen ve masraftan kaçanlar korkmasınlar. Şehrin fiyatları TL ye çevirdiğinde İstanbul’a göre biraz pahalı oluyor ama çok para harcamak istemiyorsanız, bu şehirde herkes sandviç tüketiyor. Bu nedenle içerisinde ne isterseniz bulabileceğiniz sandviçlerle hem ucuz hem de lezzetli öğünler geçirebiliyorsunuz.

Ben Londra’da kaldığım sürede daha önce Londra’da yaşamış olan bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine bir akşam yemeği için The Hawksmoor isimli bir Steak House’a gittim. Bana tavsiye eden arkadaşım çok methetmişti ki gerçekten artık benim de tavsiye edebileceğim bir lokanta oldu. Biz Covent Garden‘daki subesine gittik. Birkaç farklı şubesi daha bulunuyor bu restoranın. Gitmeden rezervasyon yaptırmanızı öneririm. İyi et sevenlere duyurulur.

Başta da dediğim gibi, Londra ile ilgili bir turist yazısındansa daha çok tespitler yazısı yazmak istedim. Bu bir başlangıç olsun.

Devamı,detaylar ve fotoğraflar diğer yazılara..

Sevgiler.

Melih Bildiren

Hakkında Melih

Çanakkale’de doğmuş, hayatının 20 yılını İzmir’de geçirmiş, İstanbul’da yaşayan, D.E.U. İşletme Fakültesi Mezunu, Pazarlama İletişimi neferi, Havacılık tutkunu, Motosiklet aşığı, Pozitif, Gülmeyi ve konuşmayı seven, Ceren’in eşi,

Bunu okudunuz mu?

Atina Gezilecek Yerler

Atina’yı ilk gördüğümde “Ana! İzmir’in aynısını yapmışlar” demiştim 🙂 İşte bu şehir tamamen bizden biri …

Fethiye Gezilecek Yerler

İnsanoğlunun aklına tatil denince ilk akla gelen deniz, kum, güneş üçgenin buluşması gelir. Malum yoğun, …

One comment

  1. hİngiltere de Londra dan sonra en çok ziyaret edilen şehirlerden biri de York dur. York şehri isminin New York’ a verdiği gibi ortaçağda Kuzey İngiltere’nin başkenti olmuştur. Unesco listesinde dünyanın en iyi korunan ortaçağ şehirlerinden biridir. Merak edenler için :http://dnyaninetrafinda180gn.blogspot.com.tr/p/york-zamana-yolculuk.html

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.